Rotamız zaman zaman yorgunluğumuza göre değişmiş olsa da gitmek istediğimiz yerlere gidebildik. Ve üçüncü bölümde Cannes’a gidişimizden bahsedicem. Vuhuu bildiğin sosyete mekanı dedik ve çıktık yollara. Aslında bizim gayemiz bu güzergahta güzel bir deniz keyfi yapmaktı ve bunu başardık da. 🙂
Otelden çıkışımızla navigasyonlar hazırlandı ve biraz sahil şeridi görmek keyifli olur diyerek sahilden rotamızı çizdik. Bu sebeple ilk hoş görüntüler Nice ve Antibes’tendir. Binalar (geneli otel) etkileyici, gayet şık. Des Anglais Kordonu’nda(Promenade des Anglais) Hotel Negresco’dur ilk gözüme takılan yapı. Seyahat öncesinde de kalmayı düşündüğümüz yerler arasındaydı. Ancak lokasyon sebebiyle sonradan bu otelden vazgeçmiştik. Birçok ünlünün kalmayı tercih ettiği oteller arasındadır. Fiyatının yüksek olduğunu söyleyebilirim.
Devamında Antibes’ten geçtik. Tercih edilirse bu sahil üzerinde de denize rahatlıkla girilebilir.Antibes alışveriş için de beklentiniz çok yüksek değilse, fiyat olarak daha uygun bir bölge. Denize girmek istenirse de 10-20 Euro arası özel plajların giriş fiyatı.
Cannes’a girişimizi yaptık. Ve şehrin lüks oluşunun ilk izleri gösterişli arabalar, büyük markaların mağazaları, oteller ile biraradayıuz. Tarihi bir dokuyu başlangıçta hissettiğimi söyleyemem. Ancak lüks yaşam belirtisine gelince bu görüntü pek de yapay durmuyor burada,sanki doğasında varmış gibi bu duruş.
Diğer taraftan gayet bir sahil şehri. Sahil boyu halk plajları, özel plajlar, dondurmacılar, seyyar satıcılar gibi bir renklilik de aynen burada da hakim. Diğer bir detay yine şık yatlar ile dolu marinanın oluşu.
Biz aracımızı tam merkezdeki otoparka park ettik. Geniş hacimli bir otopark, yer bulmak kolay oldu. Bu arada şehrin içinde de alternatif otoparklar var, biraz iç kısmını da yürümek isterseniz tercih edebilirisiniz.
Küçük bir tur yapalım ve referansları da dikkate alarak güzel bir plaj seçelim dedik. Bizim denize girmek için tercihimiz Waikiki Beach oldu, orta halli bir plaj. Ancak tavsiyem Cristal Beach olacak. Bizim de paylaştığımız fotoğraflar oradandır.
Biz epeyce gezinmişiz ki saat 14:00 gibiydi vardığımızda Waikiki Plaja. Plaja girerken karnımız da acıktığından sorduk sorumluya; “yeme-içme hizmeti var mı?” diye. O da var dedi. Ancak biz biraz serinleyelim denize girip çıkalım diyene kadar saat oldu 15:00. Siparişi vermek için heyecanla çağırdık sorumluyu, “mutfağımız kapandı” demesin mi? Şaşkınlık ve hayalkırıklığı ile birbirimize bakakaldık tabi. Sadece içecek servisi yapıyor, plaj da 18:00’de kapanıyor dedi. Plaj giriş ücretini de ödemiş olduk, çıkıp tekrar girsek zaten iki üç saate de kapanacak, o da olmayacak.
Artık ricamızı ettik, “birşeyler yiyip geri gelelim” diye, onlar da “tamam” dediler. Biraz karşılıklı suratlar ekşidi ama bu da bize bu bölge hakkında bir çıkarım oldu. Cannes’da plajların çoğunda mutfak 15:00’te kapanıyormuş, tüm hizmet de 18:00’de kapanıyor. Sonra akşam yemeği için hazırlıklar başlıyor bu mekanlarda ve akşam restorant hizmeti veriyor.
Biz mekandan çıkıp en yakında ve hızla yiyebileceğimiz ne varsa ona uygun mekan aradık. Ve hep kurtarıcı, en kurtarıcı pizza yedik. Bu arada kovada midyeyi de denemeniz için tavsiye ederim tabii, tüm turistler yiyordu, gayet de memnun görünüyorlardı. Ben midye sevmeme rağmen hiç tarzım bir tatlandırma ve sunum olmadığı için denemedim. Yemekler yendi ve tekrar plaja geri dönüldü.
Plaj faslı malum kapanış saatinde tamamlanınca, gayet düzgün olan duş ve giyinme odalarında hazırlandık. Tabi rahat bir şıklık tercih ettik orada hazırlanınca.
Amacımız Cannes’ın en meşhur caddesini Boulevard de la Croisette’yi biraz gezmekti. Gerçekten de plajlar sihirli değnekle dokunmuşcasına şarap-peynir için rahat şık mekanlara dönüştüler.
Merkeze doğru yürümeye başladık. Hani şu 360 derece dönen ve manzarayı tepeden de görmeni sağlayan şeyler var ya, işte biz de
onu tercih ettik ve şehrin birkaç kare fotoğrafı da oradan.(gece çekimi olanlar)
İlk durak Cannes Film Festivali’nin davetlilerinin yürüdüğü kırmızı halı. Halının üzerinde fotoğraf çektiren bir dolu turist. Arada boşluk bulup biz de fotoğrafımızı çektirdik. Yol üzerinde de gösteri yapan insanlar.
Oradan yola devam. Bvlgari, Dolce&Gabbana gibi birçok büyük markayı cadde üzerinde gezme fırsatı bulabilirsiniz. Porsche, Ferrari ve Lamborgini gibi otomobiller ise sağınızdan solunuzdan geçiyorlar. Biraz daha ilerlediğimizde meşhur JW Marriott ve Casino’ya varıyorsunuz. Bizim tercihimiz Casino’ya girmakten yana olamdı. En son Carlton Otel’in önüne kadar geldik ve geri dönüşümüzü yaptık.
Ve gelelim yol üzerinde gözüme kestirdiğim ve mutlaka yiyelim dediğim dondurmacıya; Le Quirly. Tam kapasite dolu olup, kuyruk olmasından belliydi lezzeti. Ben de kesinklikle tavsiye ederim.
Ve tam da benim zevkim olan Ortaköy sahildeki paxzar havasında el emeğinin olduğu minik pazar buldum kendime. Marina’nın karşısında, caddeyi geçtiğinizde hemen görebilirsiniz. El yapımı cam işlemeler, resim sergisi, tasarım şapkalar ve bir sürü keyifli alışverişlik tezgah.
Pazarı da yaptığımıza göre ertesi gün uzun bir maraton bizi beklediğinden erkence otelimize dönebilir dedik ve döndük.
Cannes’ta kısa süreli bir ziyaret oldu ama Fransız Rivierası gezimizin son gününde de şehrin içini gezdik. Onları da o günden bahsederken yazacağım.
Bir sonraki bölümde buluşmak üzere.
Keyfili okumalar ve seyirler.
Hotel Negresco
Antibes’ten görüntü İnternetten bulduğum, tüm plajları görebileceğiniz bir harita
Play awaken
lDeniz sonrası Cristal Beach’ten görüntüler
Cannes Film Festivali için hazırlanan kırmızı halıdayız
Tepeye çıktığımızda şehrin görüntüsü/Marina/Kale
Yazının devamını buradan okuyabilirsiniz.
Leave a Reply