Yoksa kolum kırık diye yazmayacak mıydım? Tabi ki durmak yok, yazmaya devam. 🙂
Fransız Rivierası’nın bu bölümünde İtalya’ya giriş yaptık gezenti grubu olarak. En baştan gidilen yerleri paylaşayım ki ilgi alanınıza girmezse yazıyı okumayı başta bırakabilir veya tam da gideceğim yerler diyorsanız sonuna kadar okuyabilirsiniz. Cinque Terre, Pisa Kulesi, Floransa’ye gezdik. Her zamanki yaklaşımımla kısa(sığ) geziler, uzun(derin) gezi sebepleridir benim için.
Ve gezi başlasııın! Cinque Terre; ilk durağımız. İtalyanca ‘Beş Köy’ anlamına geliyor. Bu sahil köyleri de şöyle; Monterosso, Vernazza, Corniglia, Manarola ve Riomaggiore. Biz uzun bir yolumuz var diye bunlar arasından Vernazza’ya gitmeye karar verdik.
Vernazza’ya iniş için arabayla gidilebilecek son durak mesafesine park ettik arabayı. Esasen bir otopark yoktu ve şans eseri boşluk bulduk diyebilirim. Oradan yürüyüş yolunu kullanarak 500-600 mt kadar yokuş aşağı dar bir yolu takip ettik. Birçok bloggerdan duyduğum, okuduğum kadarıyla köyler arasını gezmek de ayrı bir keşif tadında keyifmiş. Biz kısıtlı günlerimizde bunu tercih etmedik. Yürüyüş yolumuza dönersek eski bir dere yatağının kenarı gibiydi, gayet yürüyüş için kolay bir yoldu. Yolun sağında küçük bir ev çökmüştü, bir takım kaymalar vardı toprakta. Vardığımızda köye, pazar yeri gibiydi, birçok insan vardı, bir çok ülkeden. Özellikle de trenle gelmenin tercih edildiğini anladık, yazılanlar gibi. Tren durağı tam da merkezde, hatta girişte biz de onun altından geçtik.
Tam merkeze girişte yine dar bir giriş ve bakıyorum ki herkez sol tarafta bir yere yöneliyor, biz de ilerliyoruz. Fotoğraf çekenler, video kaydı yapanlar, izleyenler, benim gibi şaşkınlıkla bakan küçük bir çocuk… Daracık, düşük tavanlı mağara girişi gibi bir yerden geçiyorsun ve çılgın dalgaların olduğu küçücük bir koya çıkıyorsun. Baktığınızda çevrenize bu çılgınlığa uyumlu çılgın poz veren insanlar dolu etrafınızda. Biz de biraz görüntü alıp geri çıkıyoruz oradan.
Ana koyun olduğu yere gidiyoruz. Minik minik dükkanlar, baharatlar, hediyelik eşyalar satıyorlar. Binalar eski ve biraz da solmuş renkleri. Kimbilir daha önce ne kadar da cıvıl cıvıl ve tazeciklerdi, neler yaşandı hayallere dalıyorum hemen…
Denize varıyoruz. Bizim şansımıza mı, yoksa hep mi böyle bilmem ama coşkulu dalgalar var. Biraz fotoğraf çekip, acıkan karnımızı doyurmak için uygun mekanı arıyoruz. Ve denize bakan, dışarıda oturacağımız keyifli bir yer buluyoruz. Eşim deniz ürünleri ben de İtalyan yemeği tercih ediyorum. Gayet memnun kalkıyoruz masadan, lezzet ve fiyat performansı açısından. Biraz yavaşlardı ama hizmetten genel olarak memnunduk diyebilirim ve tavsiye edebilirim.
Yine çıkışa gidiyor ve biz de minik dükkanlardan alacaklarımızı alıyoruz bir turist gibi.
İstikamet eğik kuleyi düzeltmek için Pisa şehriii!
Eğilen Pisa Kulesi (Torre Pendente di Pisa) olarak bilinen Pisa Kulesi, Toscana bölgesinde, Pisa şehrinde, Mucizeler Meydanı’nda (Piazza dei Miracolide Meydanı) yer alıyor.
Kule, meydanda yer alan katedralin çan kulesi olarak 1173 yılında inşa edilmeye başlanıyor. Üçüncü katının tamamlanmasından sonra ağırlığı ve zeminin yumuşaklığından dolayı eğilmeye başlıyor. Kulenin yapımı bu sebeple 100 yıl kadar durduruluyor ve içinde bulunulan savaş sebebiyle devam edilemiyor. 1272 ve 1319’da ikinci müdahale yapılıyor ve kule biraz daha ilerliyor. Ancak 10 yıl ziyarete kapatılıp da eğimin sabitlendirilmesiyle 2001 yılında tekrar ziyarete açılıyor. Bu arada eğim 5,5 derecedir şu anda. Pisa Kulesi’de Unesco Dünya Mirası olarak kabul ediliyor.
Burada da görevimizi yerine getiriyor fotoğrafımızı çekiyor, çektirtiyoruz.
Buradan da yola çıkıyor Floransa’ya gidiyoruz. Şehrin merkezinde kapalı otoparklar var, park ediyor ve yürümeye başlıyoruz. Akşam 20:00-21:00 civarıydı vardığımızda. Şehrin sarı aydınlatmalı ışıkları, sanki açık hava müzesinde yürür gibi hissettiriyordu beni. Başka bir duygu haline düşüyorum bir anda. Diğer çift arkadaşımızla yollarımızı ayırıyoruz belirli bir saatte buluşmak üzere.
Önce meşhur meydana geliyoruz. Herşey çok özenle hazırlanmış. Hatırlatmak istemem ama Kuzuların Sessizliği’nden bir takım kareler de geliyor aklımıza. Neyse unutup hayran hayran geziniyoruz meydanda.
Eşimin bana bir süprizi varmış. Daha önce geldiği bir restorana götürmek istiyor beni ve oraya giderken de Ponte Vecchio Köprüsü’nde biraz müzik dinlemek. 🙂
Varıyoruz. Sanki festival havası var o kadar keyifli. O kadar dalmışız ki fotoğraf çekememişiz. Bir kare telefona aldığımızda karanlık. Ve fakat bu da sebep değil midir bu şehre tekrar gelmek için?
Yürümeye devam ediyoruz daracık sokaklarda. Gidiyoruz sürpriz restorana, rezervasyonumuz yok ama şansa iki kişilik yerleri var. Nasıl sıcacık bir yer ve nasıl da profesyonelliğini hissediyorsun. Hemen şarabımızı seçiyoruz şefle birlikte ve restoranın kendisine ait şarap da kara kılıyoruz. İşlenmemiş et tercihi ile de menümüz hazır. Servis, kezzet enfes. Fiyat, ortalamanın üzerinde ama hak ediyor zannımca. Çıkarken de aynı şaraptan evimize getirmek için istiyor ve arkadaşlarımızla buluşmak üzere çıkıyoruz.
Bu gezide aldığım karar, Floransa’ya en az 2-3 günlük kalmak için gelmek oluyor.
Sağlıcakla, sevgiyle kalınız… 🙂
Yollar, pozlar.
Vernazza’ya varış.
Yürüdüğümüz yoldan görüntüler.
Pisa Kulesi
Floransa’da lezzet harikası.
Leave a Reply