İsviçre’nin tatlı kasabası, güneşin ışıl ışıl parladığı karlar diyarı St. Moritz.
İki sene önce eşimle Alp Dağları’na ilk seyahatimizi organize etmek istediğimizde görmek istediğimiz iki yer olmuştu; ilki St Moritz, diğeri Zermatt’tı. O sene ki planda diğer detayları düşündüğümüzde, arkadaşlarımızla Fransa üç vadi olarak geçen Val Thorens’e gitmiştik. Doğrusu çok da iyi etmişiz, pek de güzel vakit geçirmiştik.
Bu defa tatil fikri ve rotası biraz farklı doğdu. Eşime geçen sene doğumgününde yani 14 Şubat’ta çok istememe rağmen, el bileğim snowboard kazası sebebiyle kırık olduğundan yurtdışı kayak tatili organize edememiştim. O da sanırım ya bu sene denersem diye düşünüp pişti olmak istemedi ve ve karıcım sen bir organizasyon yapma ben ikimiz için yapacağım dedi. Ben de burası olduğunu bilmeden heyecanla bekliyordum ki tam da dediği gibi yapıp tüm detayları ile organize etmiş.
Yolculuk tarihi yaklaşmıştı ki eşim benim baskılarıma dayanamayıp gideceğimiz yeri paylaşmak zorunda kaldı. Aslında şöyle ki ipucu verdi ve ikinci tahmin denememde tutturdum yeri. Malum aklın da kalbin de yolu bir demek. Ancak bu yolculuğun sonuna kondurduğu bir uğrak yeri daha var ki, onu ayrıca yazacağım ve fotoğraflarını paylaşacağım.
Ve heyecanla beklenen tatil günü geldi çattı, valizler hazır ve nazırdı artık. Dünyaca bilinen tanımıyla jet sosyetenin gözde mekanına gidiyorduk. Ne kadar tuhaftır ki bizim için en büyük cazibesi Alp Dağları’nın farklı tepelerindeki pistlerde karları ezmek ve yine yeniden bir kültür ile tanışıp, bolca fotoğraf çekmekti. Lüks yaşamını değil ama bu olayın en ileri noktasını merak ediyorduk. Ne teknoloji kullanıyorlar, nelerle bu sporu destekliyorlar, nasıl bir keyif alanı yaratıyorlar. Kafamızda deli sorular. 🙂
St Moritz’e İtalya’nın farklı havaalanlarına veya Zürih gibi Avrupa’nın farklı şehirlerine uçarak da gidilebiliyor. Biz İstanbul Sabiha Gökçen Havalanı’ndan Milano Malpensa Havaalanı’na THY ile gitmeyi tercih ettik. Havaalanı sonrasında tren veya araba ile 3 saat kadar daha süren bir yolculuk yapılıyor. Genelde bu tip tatillerde ekipmanlarımız olup, civar bölgeleri de gezmek istediğimiz için araba yolculuğunu tercih ediyoruz. Burada önemli bir konu var ki uçuşu organize ettikten hemen sonra araba kiralamayı da gitmeden organize etmeli. Çünkü havaalanına vardığınızda özellikle de karlı yolda araç kullanacaksanız uygun araç bulamayabilirsiniz. Sezon sebebiyle çoğu uygun araç kiralanmış oluyor. Biz bu defa EuropCar’ı tercih etmişiz, ancak Avis ve birçok araba kiralama şirketi de var tabi.
Yollarla ilgili ufak bir araştırma yaptığımızda aslında biraz da riskli görünüyor gibiydi. neredeyse Milano yakınlarında bile kar sebebiyle buzlanmalar olabiliyormuş, siz de araştırdığınızda göreceksiniz. Ancak bu sene çok fazla kar olmayışı bizi yol konusunda rahatlattı, sorunsuz keyifli bir yolculuk geçirdik.
Eşim benimle gideceğimiz yeri paylaştığında hemen bakınmaya başlamıştım ve rotaya baktığımda hemen İtalya’da ki Como Gölü ilgimi çekmiş ve bir uğrak yerini kafamda belirlemiştim. Gidiş yolunda akşam karanlığına kalmak istemiyorduk ve bundan sebep uğrama şansımız olmadı ama dönüşte bu fırsatı kaçırmadık.
Yol boyu göl kıyısında gittiğimizden göl ve dağ eteklerinin oluşturduğu o görkemli manzara bize enfes bir yol arkadaşı oldu.
Gölü geçtiğimizde önce küçük tek katlı evlerin olduğu kasabalardan geçtik. Daha sonra heybetli Alp Dağları ile yolumuz devam etti ve karla kaplanmaya başladı her yer. Yolculuğumuz 3 saate yakın sürdü ve kalacağımız bölgeye Silvaplana’ya vardık.
Val Thorens’te otel terih etmiştik ancak burada chalet haricindeki diğer alternatiflerde yüksek sosyetenin kalmayı tercih ettiği lüks oteller var. Hatta özel jetleriyle geliyorlar.
Genelde snowboard tatillerinde chalet denilen yarı otel hizmeti sunuluyor. Otel ortamında sizin için her detayı düşünülmüş odalarınız oluyor. Mutfağı da içinde dahil. Yine temizlik vs için dilerseniz hizmetimnizi alabiliyorsunuz ve de bir restoranı oluyor akşam yemeği için. Avrupa’da genelde haftalık opsiyonlar oluyor ki biz de onu tercih ettik.
Silvaplana Surlej’e varır varmaz, hemen ilk akşamdan valizleri odamıza çıkartıp kendimizi dışarıya attık. Ufak bir şehir turu yapmış ve ertesi gün sabahtan pistlere çıkmak için hazır ve heyecanlıydık.
Burası Engadin Vadisi’nde yer alıyor ve bu vadide gökyüzü, geceleri yıldızlarla, gündüzleri güneşle ışıl ışıl parlıyor.
Chaletten manzaramız
Engadin Vadisi’nde dört farklı kayak bölgesi var. Corviglia, Corvatsch, Diavolezza, Bernina-Lagalp ve pistlerin toplamı 350 km kadar. Val Thorens’deki kadar çokça değil ama bizim için özellikle de benim için gayet yeterliydi. Burada ki bir avantaj da sahip olduğunuz skipasslarla otobüsleri ücretsiz kullanabiliyor ve bu farklı bölgelere gayet sık hareket eden otobüslerle ulaşabiliyorsunuz. Evet evet otobüse snowboard ekipmanlarınızla biniyorsunuz, yanınızda da bazen şıkır şıkır giyinmiş insanlar oturuyor. Ancak neredeyse tüm duraklarda ellerinde kayak veya snowboardlarıyla bekleyen insanları görebilirsiniz.
Yılın özellikle de bu döneminde 3 yaşından 80 yaşına kadar herkes bu spor için geliyor buraya. Normalen 5000 civarı olan bölge nüfusu bir anda katlanıyor ve 10 ile 20 bin arasında değişiyormuş.
Bize dönersek ilk günümüzde hemen yakınımızdaki Corvatsch kayak merkezine gittik. Hatta piste hemen sokağımızın karşısından bağlanabiliyoruz ki bu anlamda çok şanslıydık. İlk sabahımızda skipasslarin alındığı istasyonun karşısında enfes taze sandviç hazırlayan Bakery bulma keyfini çıkarttık. Çaylarımız ve sandviçlerimizi yiyip piste gelenleri izledik. Sonra bir haftalık skipass’ lerimizi aldık ancak söylemesem olmaz haftalık skipass’ler neredeyse 400 chf’ye yakın(yani 400 euro’ya), çok pahalı. 🙁
Önce bu bölgenin sonra da Corviglia’nın tadını çıkartmaya karar verdik. Corvatsch de pistler çok geniş ve benim için daha uygundu. Diğer taraftan Corviglia’da da fazla alternatif vardı.
Corvatsch’de teleferik ile ilkin MittelStation’a çıkıyorsunuz. Sizi bir cafe/restoran ve de önünde yerlere serilmiş minderler ile güneş banyosu için keyif sandalyeleri karşılıyor. Biraz kaydıktan sonra değmeyin keyfime demek için harika.
MittelStation’dan görüntüler
MittelStation’dan kayabileceğiniz güzel pist olmasıyla birlikte daha da yukarı çıkıp 3300 metredeki en yüksek tepede manzaraya doyabiliyorsunuz. Orada da Restaurant Panorama 3303’da öğle yemeği yiyebilir veya kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Ancak buradan iniş oldukça dik ve buzlu. Biz denk gelemedik ama belki öğleden sonraya denk gelirseniz güneş ile daha az buz ile karşılaşma şansınız olur. Ben yine de buradan kaydığım pistlerde zorlanmadım. Ancak St Moritz Corviglia bölgesinde farklı ve zorlu tecrübelerim oldu.
Restaurant Panorama 3303
Corviglia için ilkin arabamızla ulaşımı denedik ancak arabayı park etme sorunu yaşadığımız için sonrasında biz de herkes gibi otobüsü tercih ettik. Bölgeye çıkış için alternatifler var ancak bizim geldiğimiz Silvaplana yönünden en yakın yer Kempinski Otel’in hemen önünde ki Signal Bahn istasyonuydu. biz de buradan teleferik ile pistelere çıktık.
Kayakta iyiyseniz burada tadına doyamayacağınız pistler sizi bekliyor demektir. Benim gibi snowboard da henüz çok iyi carving yapamıyorsanız dar pistler sizi epey zorlayacak demektir. Gerçi sonradan çok daha geniş pistler keşfettik bu bölgede de. Hatta hemen hemen her pistin tadını çıkarttık eşimle, siyah pistlerin dahi. Gerçi siyah pistlerin tadını çıkartmak deyince en yırtıcı dik pistlerde bile usulca kayar sakince inişimi sağlarım o ayrı. Eşime de beni sabırla beklediği için teşekkürü bir borç bilirim. 🙂
Neredeyse 90 derece dik siyah pistleri de gördüğümde (9 numara) başlangıçta kaçacak ve bu pistlere gelmeyelim diyecektim ama ben kararımı verip snowboard da dönüşlerimi iyileştirmeyi tercih ettim. 🙂
Fransa Val Thorens, Bulgaristan Pamparova veya Türkiye’deki farklı pistler de birçok acemiyi, orta seviyede kayanı veya çok iyi bileni görmüştüm ancak burada orta seviye bilen kimseyi görmedim, herkes bu sporda çok iyi veya profesyonel.
Tabi bunca pistin arasında keyifli mekanlar, DJ’ler eşliğinde müzik ziyafeti de kondurmayı unutmamışlar. Hatta milli pilotların şovları bile oldu dağda. Hatta ilk günler de drone uçurmak istediğimizde pek de istediğimiz gibi uçuramamıştık yasak demişlerdi ve böylece anlamış olduk neden yasakladıklarını. Neredeyse kafamızın üzerinden uçuş yaptılar şov için. Bununla birlikte kayak pistlerine yakın özel jetler veya kurtarma helikopterleri için de iniş pistleri olduğundan drone pek de uygun olmuyor.
Corviglia’nın Margun civarında yemeler içmeler
Biz de pek tabi tatil deyip sadece snowboard yapmadık buralarda. Yedik, içtik, gezdik, fotoğraf çektik, herşeye doyduk.
St Moritz ’de yılın tam da bu zamanlarında Dünya Kayak Şampiyonası yapılıyor, donmuş gölün üzerinde polo oynanıyor ve köpek yarışları için bahisler oynanıyor. Doğrusu dünya kayak yarışlarının yapıldığı yerde olmak heyecan vericiydi. Ve fakat diğer etkinlikler pek de ilgimizi çekmedi. Sadece hayvanların içine dahil olduğu yarışları pek de sevdiğim söylenemez.
Kaldığımız chaletin olduğu bölge Surlej yani Silveplana biraz daha tatil kasabası gibiydi. Burada donmuş Silvaplana gölünün üzerine kurulmuş çadırda yemek yemek büyük keyif. O çadırı dahi nasıl da güzelleştirmiş, önüne kurdukları keyif sandalyeleri ile nasıl da mutluluk alanı yaratmışlardı. Biz denedik, giderseniz siz de bu manzaranın tadına doyun mutlaka.
Silvaplana Gölü
Silvaplana Gölü’nde yemek yeme keyfi
Ortama uyum sağlayalım dedik kokoş kokoş 🙂
Biraz zorlandık 😛
St Moritz daha fazla şehirleşmiş bir yer diyebilirim. Şehirleşmekle kalmayıp lüks markaları ve otelleri de ziyaretçilerine cömertçe sunuyor.
Şehrin ilk cadde girişinde en meşhur otellerinden Badrutt Otel sizi karşılıyor. Oradan içeriye doğru yürümeye başladığınızda Dolce Gabbana, Moncler gibi birçok lüks markayı görebileceksiniz. Dünya Kayak Şampiyonası sebebiyle de akşamları birçok cafe ve restorantta açık partiler oluyor, dileyenlerin tadını çıkartması mümkün. Biz de müziğin tadını çıkarttık eşimle. 🙂
Bizim için bu tatilin önemli anlarından birisiydi eşimin doğumgünü 14 Şubat. Bu vesileyle Kempinski Oteli’ne rezervasyon yaptık ve sevgililer günü için hazırlanan özel menüsünü tecrübe etme şansımız oldu. Biz çok memnun kaldık, fırsatınız olur ise tavsiye ederim.
St Mortz civarındaki bir diğer önemli otel de Carlton. Orası da şehrin önemli ulaşım aracı tren istasyonunu görüyor. İç dekorasyonunu Kempinski’ye göre çok daha şık buldum. 😉
İsviçre’yi kendisine has, asil ve duru bir ülke olarak tanımlayabilirim. Çok alternatif değil ama ne istenildiği net bilinerek bir alt yapı hazırlanmış sanki bu ülkede. Mutlu yüzler var genelde. Burada dört dil konuşuluyor; İsviçre Almancası, İtalyanca, Fransızca ve de Romansça. Ama sen İngilizce konuşuyorsan hemen hemen herkes sana eşlik ediyor.
Ülkede para birimi olarak frank kullanılıyor ama üzerinde euro varsa kabul ediyorlar. En azından biz kabul etmeyen ile karşılaşmadık. Alışveriş için iyi bir bütçe gerekiyor aksi halde pek de yanaşmamak gerekiyor mağazalara. 🙂
Engadin küçük bir bölge ve bir hafta tadını çıkartmak için bence kafi. Tabi daha da uzun kalsak o da olurdu, ayrı mesele. 🙂
Dönüş yolu gelip çattığında ayrılmak zor oldu ama bundan sonra bir durağımız daha vardı, rota görünmüştü yine bize. Bir sonraki yazımda kısaca oradan da bahsedeceğim.
Biz son gün akşamdan hazırladığımız valizlerimiz ile saat 9 gibi ayrıldık chaletten. Yolumuzun üzerinde Como Gölü’ne uğrayıp pizzamızı yedik. Como Gölü kocaman bir deniz gibi ve neredeyse üç saat süren yolculuğunuzun büyük bir kısmında sizi yalnız bırakmıyor yolunuza güzellik katıyor. Biz Como gölü civarında fazla zaman kaybetmemek için en kısa yolda Varenna’ya uğradık ve orada biraz ara sokakların tadını çıkartıp birşeyler yedikten sonra drone’u uçurduk. (sizinle de daha sonra video görüntülerini paylaşacağım.) Ara sokakları tam gezmelik bir yer burası biz ufak bir gezi yapabildik ve oradan kareleri de paylaştım sizinle.
Bu seyahati de güzelliklerini yaşayıp sonlandırdık böylece. Yeni deneyimler yaşamak ve burada paylaşabilmek dileğimle.
Sevgiyle kalın,
(Not:Aşağıda da daha fazla bizimle olan fotoğraflar devam ediyor.)
Carlton Otel’den
Kempinski Otel’den
Sevgili eşimden karizmatik kareler 🙂
Cahelette fondue denemeleri:)
Silveplana Gölü’nde
En eğlendiğimiz anlar 🙂
Leave a Reply