Uzunca zamandır yazmadığım bloğum için son zamanlarımın en keyifli seyahatini seçtim, Fransa Alpler… İki sene önce başladığım snowboard serüvenim içimde büyüyen muthiş bir heyecan oluşturmaya başladı.
İçim kıpır kıpır ve neredeyse kışın her gününü mümkün olsa dağlarda geçirmek ister durumdayım. Sıcağı çok seven bana inat yazla birlikte karı da bekler oldum. He bu arada ben heyecan duyuyorum derken çılgınlar gibi snowboard yapmıyorum tabi. Henüz orta seviyelerde olup, o istediği hareketleri hızla yapanlara hayranlık duyup, hatta onların her hareketini izleyip adım adım kendimi geliştiriyorum.
Hikayenin başını anlatmak gerekirse geçen sene Türkiye’de Kartalkaya’nın ardından Bulgaristan’daki kayak merkezlerinden Pamporova’ya gitme fırsatı yakaladık. Orada dörtlü bir ekiple Pamporova macerası yaşamıştık. Hemen ardından daha iyi pistlere gitmeliyiz diyerek bir sene önceden planladığımız Alp’ler seyahatinin hayallerini kurduk. Bu sene de Kartalkaya ve Uludağ’da ısındıktan sonra planı gerçekleştirdik.
İsviçre, Avusturya, Fransa derken üç vadinin cazibesi bizi çekti ve Fransa’da Val Thorens’e doğru düştük yollara. Yanında sevdiceğin ve sevgili dostların da oldumu yolculuğun her türlüsü bir başka güzel oluyor tabi…
Ve 24 Ocak Cumartesi günü Lyon Havaalanına varış ile başladı güzelim seyahat. Kaptık kiralık arabayı ve 3 saat sonra vardık Val Thorens’e.
Karlarla kaplı dağların doruğunda bulunan Val Thorens, misafirlerinin okuduklarına inat sıcacık karşılıyordu sanki. Val Thorens yazısını gördüğümde içimde tuhaf bir duygu oluştu, burada yaşamışım ya da yaşamalıymışım gibi.
Ağırlıkta otellerin olduğu bir bölge aslında, otellerin çoğunda challet opsiyonu olduğu için o da insanların kendi evindeymiş gibi hissetmesini sağlıyor. Biz de Koh-i Nor Hotel ile oldukça başarılı bir seçim yapmışız diyebilirim. Direk piste çıkışı olan. evin gibi hissedeceğin muhteşem manzaralı chaletli, alışveriş için merkeze yakın, her daim merkeze özel araçlarla taşıma imkanı ile gayet başarılıydı. Kesinlikle tavsiye ederim.
Board Kayak ve farklı seviyerlerde bir ekip olduğumuzdan sabahları grup derslerine katıldık, öğleden sonraları Val Thorens Vadisi’nin farklı pistlerinde buluşup birlikte eğlendik.
Esasen son iki gün hava bozulmasaydı aslında bir başka vadiye de gitmeyi planlıyorduk. Ancak sisli ve tipi olan havada bildiğimiz bölgede kalmayı tercih ettik. Farklı seviyelerde çokça pistin olması sürekli keşif hissi uyandırıyor insanda bu da ayrı haz kesinlikle.
Bir gece Courchevel’e akşam yemeğine gittik ki gece vakti olduğundan orada daha yerleşik ev düzeni olup daha ağaçlıklı bir bölge olduğunu ayırt edebildim sadece diyebilirim. Sıcacık şirin mi şirin bir kasaba gibi. Ancak çokça ünlü markanın mağazası olduğundan daha çok jet sosyetenin bölgesi gibi hissettim. Bizim ilk tercihimiz olmamıştı, gelecek seneler ne gösterir bilinmez…
29 Ocak Cuma akşamı sisli ve sağlam karlı yollarda bir gece önceden dönüş yoluna girdik.
Lyon’a geldiğimizde Orçun’la göz göze geldik ve arkadaşlara da sorarak rotayı İsviçre Cenevre’ye çevirdik, bir göl keyfi yapıp sabah kahvemizi içip döndük havaalanına.
Frankfurt aktarmalı olan uçuşumuzu fırsat bilip atladık metroya ve merkeze gittik, biramızı içip yemeklerimizi yiyip döndük. Dostlarımız da havaalanında alışveriş çılgınlığı yaptılar, E her fırsatı değerlendirmemizde fayda var değil mi? 🙂
Enfes bir seyahat oldu diyebilirim. İki hafta öncesinde doğumgünü hediyesi olarak aldığım go pro’mla ve diğer cekimlerle olan birkaç görüntüyü birleştirdik.
Sizin de yaşadıklarımızı hissetmeniz için aşağıdaki linkte paylaşıyorum.
Herkes gönlüne göre ömürlük yol arkadaşı, ömürlük dosta sahip olsun umarım…
Ve gönlüne göre yaşam bulsun herkesi…İzlemek için tıklayın ?
Leave a Reply