Çok uzun zaman olmuştu boza içmeyeli. Kaç zaman sonra “boo-za” sesini duyunca geçenlerde, aklıma düşmüştü. En son üniversitede içmiştim. Kendi kendime sorguluyordum -Bağımlısı var mıdır bu meredin?- diye. Pek heveslisi yok gibi çevremde fakat hikayesi eskidir bilirim.
Ne ilgisi var şimdi kitapla bozanın diyorsunuz biliyorum. Bozanın bir kitabı okumama sebep olacağını ben de tahmin etmezdim. İnternette ne okusam diye araştırırken Orhan Pamuk’un ‘Kafamda Bir Tuhaflık’ kitabındaki Bozacı Mevlüd’ün hikayesi çıkınca karşıma, İlginç bir rastlantı oldu ve evet hiç düşünmeden okumaya karar verdim. (Pek de Orhan Pamuk kitaplarının sevdalısı olduğum söylenemez ama itiraf edeyim kitabın adı da pek uygun şu aralar ki ruh halime. 🙂 )
Kitaba gelirsek, Kafamda Bir Tuhaflık olunca ismi farklı bir karakter ve farklı hikayeler bekliyor insan ama öyle değildi. Başına birkaç olay gelen, memleketini bırakıp İstanbul’a yerleşmiş bir adamın hikayesiydi bu. Biraz detay vermek gerekirse, Bozacı Mevlüd’ün 1969-2012 yılları arasında İstanbul’da yaşadıkları, O’nun ergenlikten gençliğe, olgunluğa ve yaşlılığa geçişini, korkularını, kaygılarını, aşkını, evliliğini, hayallerini ve hayatından geçenlerin gördüklerini, yaşadıklarını buluyorsunuz hikayede.
Öyle bir tasvir var ki yazarın dilinde, içinde bulmamak kendini pek mümkün değil. Merak ettiriyor Mevlüd’ü ve sonunu. Beni en çok çeken de kahramanımızın yaşadığı aşktır.
Mevlüd’ün hikayesinin başında gördüğü bir çift göz için yıllarca yazdığı mektupları anlamaya çalışıyorum. Kurduğu hayallere dalıyorum ben de. Aşık olduğu o gözler ile bir ömür niyet edip, kısmetinde yaşadığı evliliği sorguluyorum. Hak mı bu diye?Sonra vazgeçiyorum hak aramaktan. Niyeti midir, kısmeti midir O’nun için hayırlısı diye düşünüyorum. Görüyorum ki kısmeti olan kadın ile evliliği O’nu yalnızlığından mutsuzluğundan kurtarıyor, mutlu ediyor O’nu çok. Çelişiyorum kendimle ama bir başkasıydı diyorum aşık olduğu kadın. Okudukça Mevlüd’ün de zaman zaman sorguladığını görüyorum bu durumu, sonra kendisini çekip kurtarıyor bu zor durumdan ve sarılıyor eşine sımsıkı.
Peki ya niyetindeki kadın olsaydı nasıl olurdu diye düşünmeden edemiyorum. Ve yazar merakımı gideriyor bu hikayede. Bazen de kısmet, niyetten iyiymiş diyorum sonunda.
Kitapta da İstanbul’a dair hikayeler var. Gerçek olabileceğine inandığım detaylar ile zihnimdeki yap-bozun biraz daha tamamlanmasını sağlıyorum. Göç hikayelerinin zorlukları, Türkiye’nin siyasi geçiş dönemleri, İstanbul’un değişimi, bozaya duyulan ilginin azalması, sokak satıcılığının eriyişi gibi…
Yazar zaman zaman tekrarlıyor benzer konuları, sanki okuyucunun kafasına silmemek üzere yazmak ister gibi.Yine de bu tekrarlara rağmen, akıcı ve 400 küsür sayfayı okutturuyor bir iki günde.
Benim vaktim vardı, ilgimi çekti ve keyifle okudum.
Sizin de okuduğunuz kitaplarda aradığınızı bulmanızı dileğimle,
Sevgiler
.
Leave a Reply