Hangi şehrine hangi bölgesine gitsem İtalya’nın hep sevdim, sanırım bundan sonra da gideceğim yerleri seveceğim. Kendi ülkemiz gibi dört mevsimin yaşandığı, doğanın tüm güzelliklerini sunduğu ve de üzerinden geçmiş kıymetli bir tarihin olduğu bir yer olması herhalde bana çekici gelmesinin sebebi. Sadece bazen küçük köylerini turist çekmek için fazlaca abartmış olabiliyorlar, bu duruma da artık aşinayım biraz kurcalayınca çıkıyor ortaya ne olup olmadığı.
Milano’ya gelirsem, evet modanın kalbi bu şehir ve evet modayı yaratan tüm lüks markaları bulabileceğiniz, sosyete ile her an karşılaşabileceğiniz bir şehir. Fakat şehirde beni en çok etkileyen nedir derseniz; Duomo di Milano yani Milano Katedrali. Milano’da her gideceğimiz yere yürüme rotası belirlerken önünden geçmeyi ihmal etmedik bu muhteşem yapının. Tabii birde lezzetler vardı ki onlardan bahsedeceğim, gitme planı olanlara tavsiye olarak. Şehri kendi algıma göre sığlaştırdığımı düşünmeyin lütfen. Ancak biz yorgun bir kayak seyahati sonrası iki gece konaklamaya çok da fazla şeyi sıkıştırmak istemedik. Burada yapacaklarımızı içimize sindirmek istedik. Yoksa gördüklerimize ilaveten birçok yer vardı gidebileceğimiz.
Şehirde gezip göreceğiniz yerler yürüme mesafesinde neredeyse. Sadece birkaç nokta var belki yürümesi 20 dakikayı bulabilir. Onun için de metro veya otobüs gayet ideal. Yani merkeze yakın bir yerde konakladığınızda araba olmadan da gayet keyifli bir tatil yapabilirsiniz. Hatta şehrin merkezinde arabalı olmak biraz zorlayıcı özellikle merkezde otopark fiyatları çok yüksek.
Biz şık dizaynıyla bizi etkileyen Chateau Monfort’ta kalmayı tercih ettik. Hem şık hem de ulaşım olarak kolay bir noktada olduğu için diyebilirim. Gideceğiniz tarihe bizim gibi milan fashion week denk gelirse otel bulmakta zorlanabilirsiniz, önceden rezervasyon yaptırmanızda fayda var.
Chateau Monfort
İlk gün akşam biraz meydanı gezip akşam karanlığında bir bakalım, sonra da birşeyler yiyelim dedik. Meydana yürüme mesafesi 10 dakika kadar. Zaten yolllar epey kalabalık. Gerçekten herkes gayet şık ve akşam demeden yorgunluk demeden hala çılgın bir alışveriş koşturmacasındaydı:)
Duomo di Milano’nun heybeti arkadan görüntüsüyle de olsa uzaktan kendisini göstermişti. Hemen önce etrafında gezdik. Akabinde biraz seyirlik biraz hayranlık derken gitmek istediğimiz bir mekan vardı ilk gece için. Dünyanın ilk 50 pub’ı arasında yer alan Nottingham Forest. Hem de tam bizim otelin dibinde. Koş sevgilim koş.
Şimdi ne var ki altı üstü pub diyeceksiniz ama önünde ki kuyruğu görünce hissediyor ve içeride sunulan kokteylleri tecrübe edince de anlıyorsunuz. Biz şanslıydık 15-20 dakika bekledik. Ancak 1 saat bekleyenlerin olduğunu okudum, o çok fenaymış. İçeri girdiğinizde belki en fazla 7-8 masanın ve küçük bir barın olduğu bir pub burası. Çok yoğun koyu renkli bir dekorasyonu var fakat gayet karakteristik bir dizaynı var. Esas dikkat çekici birşey var ki gelen menü. Menüde her kokteyl bir deney misali analtılmış ve hepsi oldukça özel sunumlar ile geliyor. Ben “Message in a Bottle”ı seçtim. Eşim de tütsülü(smokey) daha sert birşey tercih etti. Kokteyllerin alkol oranı gayet yüksek geliyor ve gerçekten özel tatları var. Bu arada benim mesajım “Save The World”(Dünyayı kurtar) olarak geldi ve gerçekleşmesi için kokteyle geri attım. Adet böyleymiş. 🙂
Nottingham Forest
Ertesi gün eşimin araştırıp bulduğu “Princi”ye gittik. Burası Türkiye’deki komşufırın konseptinde hem girip ekmeğini alabileceğin hem de oturup her türlü hamurişini taze taze kahvenle çayınla yiyebileceğin bir mekan. Mekanın içerisinde bir tarihçe akışı görüyorsunuz, yani londra gibi büyük farklı şehirlerde de yer alıyor. Çalışanların kıyafetler Armani’nin eseriymiş. “üniformam şekil önümden çekil” 🙂
Ancak tüm bunları geçer, kruvasanı tek geçerim bu mekanda. Ben ikinci gün de oraya gidelim diye tutturacaktım ki eşim de dünden razıymış. Biz seve seve gittik. Kahvesi de tazecik ve lezizdi.
Princi
Biraz şehirde turlama vaktiydi ve Duomo Di milano’nun karşısındaki Galleria Vittorio Emanuele’ye girdik. Dünyanın en lüks markalarından Prada, Versace, Louis Vuitton, Bottega Veneta ve Dolce Gabbana gibi markalar yer alıyor. Biraz turluyor, eşimle dans ediyor ve yola devam ediyoruz. 🙂
Galleria Vittorio Emanuele
Sforza castle’a gidiyor ve oradan çıkışta da her İtalya turunda olduğu gibi dondurmamızı yiyoruz. Ancak dondurma onca kalabalığa rağmen tam bir hayal kırıklığı ikimiz için de. Bunca insan niye gelmiş ki buraya diyoruz. Castle’a doğru yürürken köşedeki dondurmacı(pastane) adını tam da hatırlamıyorum. Sforza Castle’a gelince aslında ne çok fotoğraf çektik ama fotoğraflarımız sanırım teknik bir arıza sebebiyle yok oldu ve elde bir iki fotoğraf var sadece. Burası da biraz oxford, cambridge havasını hissettirdi bana. 15.yüzyıldan kalma bir yapı. İçerisindeki müzede ise eğer ilgi alanınıza giriyorsa Michelangelo’ya ait Pieta Rondanini’yi görebilirsiniz. Kalenin önündeki yeşillik alanda uzanan sevgililer, kışturan çocuklar ve bizim gibi bağdaş kurup biraz da dinlenenler vardı. Fırsatınız olursa buraya da uğrayın derim.
Malum İtalya’daysak mutlaka yine steak olayına bir el atar mekan araştırırız. Bu defa da El Porteno’yu tecrübe etmek istedi ve ne olur ne olmaz diye rezervasyonumuzu yaptırdık.
Sonra akşama daha var diyerek İstanbul’un Taksim İnci Pastanesi gibi bir mekanını keşfettik yol üzerinde, Gattullo Pasticceria. İçeride yine kuyruk vardı, vay halimize. Akşama sağlam bir yemek yiyeceğimizden pek de alternatif tat deneyemedik ama her türlü pastane yiyeceğine çeşit çeşit ulaşmak mümkün mekanda. Biizim tattığımız kremalı minik tatlılar da çok tazeydi. Klasik bir atmosfer var içeride.
Gattullo Pasticceria
Gattullo yolumuz üzerinde olduğundan çıkıp ara sokakların da tadını çıkartıp El Porteno’ya varıyoruz. Restoran gayet modern ve yalın bir dekorasyona sahipti. Ancak burada en dikkat çeken şey, etinizin pişirilme anını camekan arkasında izleyebiliyorsunuz. Fotoğraf çekmek yasak aslında ama biz özel izin ile görüntü dahi aldık. Yemek de servis de tavsiye edecek kadar iyiydi.
El Porteno
Ve böylece kısa bir Milano turunu da yaparak bu seyahati de tamamlamış olduk.
Bir başka seyahat yazısında görüşmek üzere.
Hoşçakalın ve sevgiyle kalın <3
Elif
Leave a Reply